Doğu Roma İmparatorluğu'nun (Bizans) Anadolu Selçuklu Devleti karşısında bileğinin büküldüğü civanmertlerin öyküsüydü Malazgirt Meydan Muharebesi...
Meydan harbinin 946. sene-i devriyesini ihya ettiğimiz bugün, sizleri 1071'e götürelim ve Sultan Alparslan'ın sancaktarlığında, Selçuklu ordusunun cihat sevdasıyla kavrulduğu güne tanıklık edelim;
Malazgirt öncesi tarafların durumu nedir?
Selçuklular İç Asya'da henüz küllerinden yeni doğmuş bir ülke idi. Gazne Devleti'ni yıkarak topraklarına ve saltanat varlıklarına malik olup güçlenen Selçuklular, zamanla bölgesinde halim bir güç haline gelince Doğu Roma ile sınır komşusu olmuştu.
Selçuklular, Malazgirt Muharebesi'nin evvelinde yeni sınır komşuları olan Doğu Roma İmparatorluğu'na sık sık gaza seferleri düzenliyordu. Zira Anadolu, hem verilimli hem de zengin toprakları ile ideal bir coğrafya konumundaydı ve salt ekseriyeti İslamlaşmıştı. Selçuklular hem İslam'ın yayılması hem de verimli coğrafyaların yeni hamisi olma politikası ile Doğu Roma'yı nişangah olarak almıştı.
Malazgirt Savaşı'nın nedenleri nelerdir?
Doğu sınırında ortaya çıkan ve giderek artan Türk-İslam tehlikesi Doğu Romayı telaşlandırmıştı. Zira Selçuklular seferlerinde istilaya girişmiyor, yerleşim yerlerini tahrip etmiyor, halka zulümde bulunmuyor, hedef olarak Doğu Roma askeri mevkilerini hedef alıyordu. Selçukluların bu politikası Doğu Roma bünyesinde bulunan ve Doğu Romalı olmayan toplumların üzerinde olumlu bir etki bırakıyordu. Buda Doğu Romalı idareciler için daha büyük bir tehlikeydi. Zira aidiyet hissi bulunmayan bu toplumların Selçuklu idaresini tercih etmeleri daha da tedirgin edici bir sorun olacaktı.
Malazgirt Savaşı'nın gelişimi nasıl oldu?
Romen Diyojen, güçlü ordusunun verdiği öz güvenle direniş ve tehditle karşılaşmadan ilerliyordu. Diyojen, bu seferi Türk tehdidinden kurtulmak için başlatmıştı ancak ordusunun verdiği öz güvenle hedefini büyüterek Doğudaki tüm İslam ülkelerini hedef olarak belirledi. Amacı artık sadece Türkler değil doğuda bulunan tüm İslam ülkeleriydi. Öyle ki, savaşı kazanacağından emin olan Diyojen Horasan, Rey, Acem, Arap ve Suriye şehirlerinin idarelerini komutanlarına paylaştırmış hatta bunu kendilerine taahhüt bile etmişti.
Roma Ordusu Sivas’ta savaş hazırlıklarını tamamlamak üzereydi. Savaşın hangi stratejiye göre gerçekleşeceği tartışılıyordu. Diyojen’in önüne iki alternatifli bir plan koyuldu. Birinci planı Roma ordusunun en tecrübeli komutanı olan General Nikefor Bryennes ile Türk asıllı savaş stratejisti General Magistors Tarkhal getirdi. Bu iki generalin teklifi Türklere karşı tedbirli ve ihtiyatlı hareket ederek Erzuruma ilerleyip burada konuşlandıktan sonra Türkleri kışkırtarak üzerlerine çekmek ve savaşın Roma Toprakları içerisinde yapmak şeklindeydi. Bu plana göre Roma Ordusu sefere çıkarak bir bakıma Savunma Savaşı yapacaktı. Bu alternatife korkaklık olarak bakan bazı generaller ise hızlıca hareket edilip İrana doğru yönelinmesi, savaşın Selçuklu topraklarında yapılarak hızlı sonuç alınmasını teklif ettiler. Diyojen, ordusunun gücünü kullanmak ve hızlı sonuç almak istediği için ikinci alternatifi tercih ederek istila ağırlıklı bir strateji izlemeye karar verdi.
Selçuklu Sultanı Alparslan, Roma Ordularının harekete geçtiğini öğrenince Mısır seferi yolundan geri dönerek Ordularıyla Suriye’ye doğru yola çıktı. Yeterli hazırlıkları yapmaya vakti olmadığı için casusları aracılığıyla Ordusunun Rey şehrinde konuşlandığı haberini yaydı ve Muş’a doğru ilerleyerek Malazgirt ovasının doğusunda ordugah kurup savaş hazırlıklarına başladı. Roma Ordusu, Alparslan’ın planladığı gibi Selçuklu ordusuyla Rey şehrinde karşılaşacağını düşünerek sefer istikametini kesinleştirmişti. Sultan Alparslan, töre gereği bir heyet hazırlayarak komutanlarından Sav Tigin’le birlikte Romen Diyojen’e elçi olarak gönderdi. Alparslan elçilerini Roma Ordusunun işine gelmeyecek bir barış teklifinde bulundu. Zira bu teklif esasında başlı başına bir barış amaçlamıyor, bir bakıma zaman kazanmak, iletişim kurmak ve düşmanın tavrını ölçmek amacı taşıyordu. Tahmin edildiği gibi Romen Diyojen, Selçuklu elçilerini hafife alıp onlara “Sulh müzakerelerini Rey’de yapacağım. Ordumu İsfahan’da kışlatıp Hemedan’da sulayacağım” demiştir. Selçuklu elçileri de “Atlarınızı Hemedan’da kışlayacaklarından ben de eminim, fakat sizin nerede kışlayacağınızı bilemiyorum” demiş, taraflar karşılıklı tehditlerle birbirlerini ölçmüş oldular. Artık Malazgirt Savaşının gerçekleşeceği kesinleşmiş, hatta savaş stratejileri bile netleşmiştir. Sultan Alparslan artık tüm hazırlıklarını tamamlamış, İslamın sancaktarlığınıda üstlendiği bu savaşta Halifeden dua talep etmiş, Halife de İslam ülkelerine Cuma hutbesinde okunacak duayı camilere göndermiştir.
Malazgirt Savaşı nasıl tezahür etti?
Her iki tarafta da tüm hazırlıklar tamamdı. Alparslan, din alimlerinin de tavsiyesiyle muharebeyi Cuma günü 26 Ağustosta yapmaya karar verdi. 26 Ağustos Cuma günü Ordusuyla birlikte Namaz kıldı ve dua etti ;
“Ya Rabbi! Sana tevekkül ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda cihad ediyorum. Ya Rabbi! Niyetim halistir. Bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret.”
Ve sonrasında askerlerine dönerek şu muhteşem konuşmasını ifa etti;
“Burada Allahü tealadar başka bir sultan yoktur. Emir ve kader O’nun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte cihad etmekte veya benden ayrılmakta serbestsiniz. “
Selçuklu ordusu, sadakat nidalarıyla Sultan Alparslan’a bağlılıklarını haykırdılar. Sultan Alparslan, Beyaz kefen elbisesini giyerek atının kuyruğunu bağladı ve eline er silahı olan Gürzü alıp askerlerine şöyle hitap etti ;
“Askerlerim! Şehit olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. Ozaman ruhum göklere çıkacaktır. Benden sonra oğlum Melikşah’ı tahta çıkarın ve ona bağlı kalın. Zaferi kazanırsak istikbal bizimdir.“
Alparslanı kefeni giyip şehitliği kabullenmiş vakur haliyle gören Selçuklu ordusu ağlayıp helalleşerek savaş düzeni aldı ve Cuma namazından hemen sonra ilk çarpışma başladı.
Alparslan Turan taktiğini fevkalade şekilde uygulamaya başladı. Bozkır savaşlarındaki gibi Hilal şeklinde dizilen Selçuklu ordusu düşman üzerine hücum edip ilk vuruşları yaptıktan sonra yavaş yavaş geri çekilerek geriye doğru ok atabilen yetenekli süvarilerin ok atışlarıyla Roma ordusuna kayıplar verdirmeye başladılar. Selçuklu ordusunun İlk mukavemetten sonra geri çekilmesini başarısızlık olarak gören Romen Diyojen, geri çekilen Selçukluların peşinden sürek avı yapar gibi kontrolsüzce ilerlemeye başlamıştı. Bu esna da Peçenek ve Uz’lar savaştan iki saat sonra planladıkları gibi saf değiştirip Selçuklu ordusu saflarına katıldılar. Bunun yanında Roma ile mezhep ayrılığı yaşayan ve Diyojen’in Ermeni Prensliği üzerinde uyguladığı katliamlarla itaat altına aldığı Ermeni güçleri savaş meydanından çekildiler. Diyojen, Sultan Alparslan’ın uyguladığı Turan taktiğinin farkına varınca ağır kayıplar alan ordusunu geri çekmek zorunda kaldı. Savaş Diyojen’in planladığı gibi ilerlemiyordu. Önce Peçenek ve Uz’lar karşı safa geçmiş, sonra Ermeniler savaş meydanından çekilmişti. Üstelik Alparslanın uyguladığı Turan taktiği de orduya büyük kayıplar verdirmişti. Üstelik Savaş meydanında Türklerin Gürz ve Ok atışlarından etkilenen Roma askerleri teslim olmaya can atıyorlardı.
Roma ordusu darbe aldıkça zayıflıyordu ve moral olarak çöküntüye uğramıştı. Frank, Norman, Slav ve Gürcü birilkleri savaş meydanından kaçtılar. Hatta Roma Ordusunun esas güçleri olan Hassalar ve Seçkin birlikler bile küçük gruplar halinde savaş meydanını terk ediyordu. Yaralı askerler ve kendisine bağlı küçük bir askeri birlikle kalan Romen Diyojen, daha fazla dayanamayıp yenilgiyi kabul etti ve askerleriyle birlikte yaralı vaziyette esir alındı.
Malazgirt Meydan Muharebesi'nin 946. sene-i devriyesi ile ilgili açıklamalarda bulunan Esenyurt Belediyesi Başkan Yardımcısı ve Gör-Fed Başkanı Abdurrahman Ada, tarihin en kanlı savaşlarından birininde malazgirt olduğunu dile getirerek;
''Tevekkülün sancağının arşta dalgalandığı, muhannetin defterinin dürüldüğü ve tarihin şahitlik ettiği kanlı muharebelerden biridir Malazgirt harbi. Sultan Alparslan'ın sancaktarlığında, Selçuklu ordusunun itikatıyla Ortadoğu'nun medeni anası, yeni yurdun fatihasıdır Malazgirt Meydan Savaşı. Niyeti halis civanmertlerin Doğu Roma İmparatorluğu'nun kökünü kazıdığı ve tarihin tozlu arşivlerine tevdi ettiği gazanferliğin vesikasıdır Malazgirt. Romen Diyojen kararlıydı Selçuklu'yu Anadolu'da boğabileceğini umuyordu, lakin ummadık taşın başı yarabileceğine kanaat getirmemişti. Ne denli raks etselerde, gafletin çelik bileği büküldü ve Anadolu Türk yurdu kimliğine mazhar oldu. 26 Ağustos 1071'de ki Malazgirt Meydan Harbi'nin kumandanı Sultan Alparslan'ı ve ulu ordusunu rahmetle, minnetle ve tazimle yad ediyorum. Rabbim Türk'ü korusun ve yüceltsin.'' dedi.